Saturday, July 14, 2018

Per una vita

 il volo dei gabbiani e dei balestrucci accompagna la passeggiata. L’ultimo tratto del percorso si trova sotto i vigneti terrazzati ...

Thursday, June 28, 2018

Nehirlerce Oradan Denizlerce


 Bu bir aile tablosu ve kendi oluşturduğum ailem, dostlarım da bunun içindeler.
Nehir gibi akıyorlar.
O bu nehirde, sabır ve gücün rengi. Dünyada göremeyeceğim kadar değerli bir taş gibi, en güzel lacivert olan belki ve parladıkça parlayan, gözleri gibi.
O ise, nostalji ve gücün rengi. En güzel reçel, en güzel portakallı revani. Zerafetin, kibarlığın, nazikliğin rengi. Gardrop içindeki sabunların kokusu, müge çiçekleri. Nostaljinin hali. Baylanın frambuazlı pastası. 45likleri, plakçalarları, plakları sevmenin dnası.
O yalnızlığın rengi. Derin ve deli ve renkli.
O sadakat ve şefkatin rengi. Kiler kokusu, zeytinyağ sabunu kokusu, zeytinin kokusu; silor, kuymak ve en güzel yemeklerin kokusu. Bembeyaz köy yoğurdunun rengi ve dokusu. Fırın ekmeğinin tadı ve kokusu. Saf tereyağ kokusu. Süt kokusu. Yaprak kokusu. Saflığın ve saf duygularımın tortusu.
O gayenin rengi. Amaçsız yaptığı bir hareketi görmedim.
O apar toparlığın rengi, toplayıcı, iş bitirici. Biraz şuraya oturayım, biraz buraya oturayım der ama bir ev toplanacak, bir helva kavurulacak, misafirler gelecek telaşı içinde börek açılacaksa ondan iyisi olmaz.
Devam edeceğim, dedi.

Notte Stellata*

 Yağmur çeşitleri:
Denize girme yağmuru
Bir şeyi kabullenme yağmuru
Rüzgarla gelip onunla giden, kalan yağmur
...

Hangimiz bizim olan bir hayatı yaşıyoruz?
Adiós nonino

 Ruh çeşitleri:
Özgür ruh,
Ruhu gitmekte olan ruh
...
Parlare senza dirsi niente é lento,
guardarsi negli occhi é rock.*

''Milano ev nesneler''
Panjurun ipi öylece duruyordu,
Böyle duranını görmedim.
Tam kalorifer peteği üstünde, tüm gün öylece duruyor; bazen akşamları onu çekip bırakarak, panjurları kapatmasını istiyoruz, bazen de sabahları, onu çekip çekip panjurları açmasını istiyoruz.
..
Milano'da akşam olunca, saat 23oo'da panjur sesleri duyulur, farklı evlerden bazen aynı anda bazen saniye ve dakika farkıyla. Buna kültür diyebiliriz, güneşe el sallama ve onu sabah selamlama kültürü. Onu sabah selamlamak için yapılan hazırlığın sesi. Bir nevi punto fisso da olabilir panjurlar.
Bu alışkanlık ve kültürün hüzün veren bir tarafı var. Ne yapsalardı yani, kapatmasalar mıydı? Kapatmasalar ben daha mı mutlu olacaktım?
Bu hareket, aynı zamanda, İtalya'nın mafya kültürü(?) gibi hırsızlık kültürü(?)nün de bir parçasıdır.
İtalya'da çok nadir demir parmaklıklı pencereler görüyorum. Ben mi doğdum, Rönesansın toprağında, o kadar estetik ve yenilik olsun.
Hırsız demişken, Milano'da 5m2lik-neredeyse-evde de yaşadığımı bilirim, sırf bunun korkusundan. Orada, o dönemde biraz gözlerim yaşlandı, yine de yaşadım ve diyorum hala, senin için yaşarım.
Bir de çanlar var. 45'e vurunca dong dong, kilise papazı veya görevlisi çıkıp çalıyor, çan, ileri geri hareket ediyor. Onun da panjurun ipi gibi bir ipi var ve o da yine çekme hareketi ile aksiyona geçiyor.(spingere/tirare) Sadece Milano değil, İtalya'da nerede çan sesi duysam, High Hopes*geliyor aklıma. Düşünsene her 45'e vurunca, high hopes geliyor aklıma. Zamanla işim olmaz, hayalperest ve belki biraz sürreal bir insanım.
...
 Mücadele çeşitleri:
Ekmeğini kazanmak için mücadele,
Bu süreçte hayatına müdahale eden insanlarla mücadele
Ellerindeki herhangi bir şey ile; parasal bir güç, mülk, kariyer, buradan doğan cesaret veya yetkileri ile mücadele
Soru ile mücadele: hayatımıza karışmamaları için, çarkın içine girmek, para kazanmak, ekmeğini eline almak mı gerekiyor?
Soru ile mücadele: Muhtaçlık nedir? Nasıl doğar? Vicdan ile ilişkisi nedir? Para kazanmadığın sürece, birilerine bir şeylere muhtaç mısındır?
...
Benim güzel clownum, adı burnumda gizli, bir bomba gibi patlamaya ve kaybolmaya hazır bir enerjisi var.
Semper eadem*
...

Saturday, June 2, 2018

Rino



 Bazen yoruluyorum:
 Yeşo'yla şarkı söylerken bulunduğum zaman, çevre, alan; bu bulunulan zamanın alanın insanlarından, olmayan insanlarından.

Wednesday, May 9, 2018

Bir Yelkenli


 Kendimi arada bir yelkenli sandığım doğrudur çünkü işim rüzgarladır. Her yelkenlinin işi rüzgarla olmak zorunda da değildir ya..Rüzgar çıkar ve nostaljiye götürür, bazen bir yere götürmez; olduğu yerde, olduğu gibi, onu dinlemek için camı açıp gözlerimi kapattığım olur. Rüzgarın bir şarkısı vardır, bir de o esmesi. Onu yüzümde hissetmek, yüzümden kulağıma boynuma, boynumdan tüm vücuduma yayılan bir yolculuk olur. Öte yandan, denize her zaman olan hasretimi azaltır, sanki bana arada, kokusunu taşır.
 Çok yalnız hissetiğim zamanların olduğu doğrudur, bu, maddesel bir yalnızlıktır. Bir madde olarak, dolu olduğumu yalnız olmadığımı biliyorum, buna eminim ama diğer maddeler de dolu olup bir bütünlük sağladıklarında beni yalnızlaştırıyorlar. Buna sosyo-maddesel yalnızlık diyebilirim. Tarih boyunca ve toplumlar boyunca, bireylerin bu ağırlığı taşımış olduğunu okuyorum. Yalnızlık ile yalnızlaştırılmak, aynı kelimeden türeseler de, anlam olarak ağırlıkları farklı.
Kızarım insanlara, yalnızlaştırdıkları için. Önce varolup birlik yarattıkları sonra da ıssızlaştırdıkları için. Ben, çoğu zaman kendi yalnızlığımı bazı şeylerin yerine tercih eden, onunla uyumlu, ortak alan ve zamanda buluşabilen bir insanım. Yalnızlaştırma, insanın kendi yalnızlığına küsmesini sağlayabilecek, tek kişiye bağlı olmayan çoğul, türeyen tehlikeli bir eylemdir.
Güneş de doludur. Bize öyle gözükür. ve yalnız mıdır? Deniz ile gökyüzü ile bütünleşir mi? Bütünleşirse, yalnızlaşır mı? Çoğalır mı? Ben, bir tane güneş biliyorum.
 İnsan, sevdiği şeyi korumak mı ister? İyileştirmek, sarmak? Kendini, bu dili ve ülkeyi sevmeye adamak, amaç mıdır?
Sevgili İtalya ve sevgili marmo, kendi toprak parçanı oluşturmak, kendinden bir heykel yaratmaktır.
 İnsanın, bir tel saçının olması radikal bir karar alması için yeterlidir. Yoksa o saç: ''aman koparma, o uğurlu saç'' dedikleri şey midir? Şans, bir kelimedir. Bunu telaffuz ettikçe, biz yaratır ona biz anlamlar yükleriz. Elma, armut gibi bir sözcüktür oysa.
 Karatavukları, serçeleri ve diğer kuşları uzun uzun gözlemlerim. Her seferinde kalplerinin küçüklüğünü hayal eder ve buna şaşırırım. Onları gözlemledikçe, tekrar tekrar anlarım, bu düzeni tek başına değiştiremeyeceğimi, bu düzenin içindeki insanın, bu varlığın, inanamadığım huylarını davranışlarını; bildiklerini, sandıklarını, inançlarını kullandıkları kelimeleri, anladıklarını, anlam koyduklarını..
 Her sabah mavidir. Buna şaşırırım. Rüzgarın uçuşuna şaşırırım. En sevdiğim renk, denizin lacivertidir, avucumun içine denizi alırım denizin tekrar tekrar lacivert, mavi olmayışını fark eder, buna şaşırırım.
Ölünce klasik müzik dinleyemeyeceğime şaşırırım. Laciverti bir daha göremeyeceğime şaşırırım.
Ben ne zaman boyut değiştirmeye başlasam, avuç içi dostlarım beni rüyasında görür. Buna şaşırırım.
Çoğu insan, baharı diğer mevsimlerden ayırır ona ayrı bir sempati kurar, anlam yükler, buna şaşırırım.
 Denge, eşitlik kaybolduğu zaman, zamanda oynamalar meydana geliyor. Daha hızlı akıyor veya daha hızlı aktığı algısı yaratılıyor. Bahar gibi, empati gibi. Bahara sempati duyan insanlar, birbirlerini kışın kötü bir şey olduğuna, mutsuz bir mevsim olduğuna inandırıyorlar. Birbirlerinin davranışlarını bozuyorlar, mutlu davranıyorlar. Çünkü, mutlu olmak için, güneşten bahardan kendilerine sebep yaratıyorlar. Bu hayat için güzel bir şey olabilir ama doğru bir şey midir? Kışın zamanı neden yok edilir de baharın zamanı uzar gider? 'Doğru' nedir? Doğru da aslında öğrendiğimiz kadarıyla, sadece bir çizgidir.
 ''Örümceğe ağ örmesini kim öğretir? Bu ağlara takılan sinekleri kim cahil bırakır?'' http://www.yasarozkan.net/makaleler/orumcekler/makale36.html
 Panjurları denize açılan bir ev vardı aklımda. O ev nerede? Varmak nedir? Sadece bir başlangıç noktasından başlayıp, bir sonuç noktasına geldiğin bir eylem midir?
 İnsanlar hiçbir zaman kendilerinin olamayacak bir hayatı yaşıyorlar. Ev alınca, kendilerinin sanıyorlar. Çalışıp para kazanınca bir işe yaradım, ürettim sanıyorlar. Çarkın bir parçasıyım diyorlar ve bu onlara sosyo ekonomik bir mutluluk veriyor. Bir ev veya her ne ise ve bir insan toprak parçasıdır. Tüm bunlar, bir an dan ibarettir ve anların toplamı hayatı vermez. Döngüsel veya doğrusal zaman içindeki bu anlar..bilmiyorum.


 Gitmek gitmek gitmek..Dilimde, aklımda, bedenimde; her hareketimin çıkışında, tüm varlığımdaki sabit noktada( punto fisso) , ruhumda hep bu eylem. Düşününce bir yelkenli ve üstünde ben, denizle denize doğru denize gitmek. Derin bir yere yani. Kendimi ve sevdiklerimi ölümsüzleştiremediğim o yere gitmek, bisiklete binemediğim o yere, baleyi bıraktığım o duyguya gitmek gitmek gitmek.
Böyle olunca, bu dünyadan kopuyorsun merlo, çünkü demiyorsun ki bisiklete binebildiğim yer şurası, o yer hep başka. Tüm derinlikler gitmek eylemi ile başlıyor, yolculukla.
 Bu sıralar, kendime olağandan daha çok an ayırıyorum, rüzgarla daha da uzun klasik müzik dinliyoruz.
Rüzgar ve denizle her maddede bir insanım. Bu boyut değiştirme sürecimde, insanla ise, katı maddede buluşabilen bir insan a dönüşmekteyim. Rüzgar ve denizle olan bu münasebetim dolayısıyla da, toprak mı olmak isterim kül mü, sorup duruyorum.
 Hayat, bir hareket olarak, sadece andan ibaret. Biri gelir ve tüm nostaljiyi yok edebilir veya geleceği. Bu, bir harekettir ve zaman, bu anın içindeki hareketin süresi, olur. Geçmiş, anlam ve önemini; gelecek de, o an için önceliğini yitirir. Sadece an ve o andaki hareket, eylem var olur.( azione)



Saturday, April 28, 2018

Pink Martini


 Günümüzde telefonları boşaltmak'' diye bir cümle kurar olduk ve telefonlar bizden alan ve zaman ister oldu.
Kirli çıkılar, biriktirenler, telefonda bir yazı bulup kaydedenler; akademisyenler, araştırmacılar ve Romalılar telefonlarını boşaltırken, kim bilir, bir fotoğrafa bir yazıya bir nota bakıp geçmektense, onları yerlerine kaldırıyorlardır.
Şimdilik, buraya koyalım. Zaman, kendini yaratırsa, yerlerine kalkarlar veya ne önemi var, da diyebilirim. Zaman, gelirse.

Bisognerebbe ricominciare dall’inizio ogni giorno. Dirsi addio e perdersi di vista. E poi subito cercarsi e ritrovarsi. Bisognerebbe vivere soltanto di inizi. Come due sconosciuti, che si hanno senza aversi mai del tutto.
Fabrizio Caramagna

Non far caso a me. Io vengo da un altro pianeta. Io ancora vedo orizzonti dove tu disegni confini.
Frida Kahlo

Parlare senza dirsi niente, é lento. Guardarsi negli occhi, é rock.
Adriano Celentano

Pedro Almodóvar's  Mujeres Al Borde De Un Ataque De Nervios ve Pedro Almodóvar's gazpacho https://www.youtube.com/watch?v=CU2sc-2yC10
https://www.youtube.com/watch?v=R-CpdAtgKQY
hadi bu da benden gelsin
https://www.youtube.com/watch?v=AENCKfclBv8


Mare,
Tu sfidi il tempo dall'alba del mondo.

ve bazen de, Podcast'ler telefonunuzda o kadar birikir ki, tüm diğer dosyalar bir şekilde -icloud dediğimiz, sanal harddiske ulaşır. Sonra kendi kendinize sorarsınız ya şu fotoğraf nereye gitti diye, Siri'nin kulağı yok ki dinlesin duysun sizi, söylemez i cloud'da olduğunu. İşte bu yarım yamalak dinlediğim podcastler artık birikmesin diye, bir şekilde buraya aktarılsın istedim. Şimdi, seksen yaşına kadar yaşarsam, şu kullandığım terimler sözcükler bakalım bana ne ifade edecekler.
Kamusla Güreş 9 Nisan 2018, http://acikradyo.com.tr/podcast/207123 ve
http://acikradyo.com.tr/podcast/207160 ve
https://vesaire.org/ursula-le-guin-guzellik-uzerine/

Deniz Aşırı 17 Nisan 2018, henüz bu kaydı bulamadım.
Bulamadığım değil ama elimde olmayan üç televizyon dizisini de, alakasız olarak buraya ekleyelim ve bir gün hatırlayalım;
-Rosalinda
-Aile Bağları https://www.youtube.com/watch?v=Ndbl5B79EbY
-En sevdiğim, Havada Bulut, şu anlık youtube'u var:
 https://www.youtube.com/watch?v=Kz4OntNPX0o
ve sonra bunlara
-Öyle Bir Geçer Zaman Ki'de eklenmiştir.
tabii Süper Baba, Ekmek Teknesi ve Yeditepe İstanbul'u falan da unutmadım, Kampüsistan, Kavak Yelleri... Bir ara da Türk dizilerinden bahsetmek gerekiyor. Biraz doksanlardan, hiç bitmeyen çocukluğumdan.









Monday, April 9, 2018

Rafa Kaldırılmayı Bekleyen Şiir ve Kitap ve Defter Defterlerinden Düşenler Düşenlerden Sahneye Uçuşacaklar

Prolog

Charles Dickens'ın betimlemelerini
Fyodor Dostoyevski'nin gözlemlerini
John Keats'in pembeliğini
Charles Baudelaire'in hazını
Edgar Allan Poe'nun şiddetini
Rumi'nin ruhunu
Şeyh Galib'in aşkını
Ümit Yaşar Oğuzcan'ın mübalasını
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Leyla'sını
Cemal Süreya'nın çılgınlığını
Oscar Wilde'ın asaletini
William Wordsworth'un hayal gücünü
William Butler Yeats'in mavisini
Giosue Carducci'nin hüznünü
Sait Faik Abasıyanık'ın benliğini, adasını, yalnızlığını
Orhan Veli'nin hiçliğini, rakılığını, dedikodu*sunu
Erich Fried'ın bulanıklığını
Paul Celan'ın naifliğini
Özdemir Asaf'ın nostaljisini
Oruç Aruoba'nın anlatısını
Nazım Hikmet'in baharını
Jean Luc Nancy'nin gitmesini mailiğini
Jean Jacques Rousseau'nun Emile'ini
Edip Cansever'in güllerini
Marc Levy'nin duruluğunu
Paulo Coelho'nun ırmaklarını
Fernando Pessoa'nın gemilerini
Pablo Neruda'nın çıplaklığını
İtalo Calvino'nun ağaçlarını
Richard Bach'ın Martı'sını
Harold Pinter'in kırmızısını
Charles Bukowski ve Bakunin'in kurşunluğunu
Paul Eluard'ın özgürlüğünü
Clive Staples Lewis'ın acısını
Lucio Anneo Seneca'nın zamanını ve çocuksuluğunu
Jean Cocteau'nun şekillerini
Jorge Luis Borges'in siyahın altından çıkan renklerini
Bruno Munari'nin sabrını
ve daha nicelerini..
Bir de yıllardır karşı balkonda sallanan ve inatla toplanmayan o lacivert çarşafı seviyorum.


I.KİTAP

''Kirli denizde ok martılar nasıl temizleniyorlar?''
''Bir deniz bulmak, anlamak, en sonunda da yaşamak ne?''
''Martı seslerinden anlarsın denize yaklaştığını''
Ne Ki Hiç-Oruç Aruoba

''Beklemek, bir gölge olmaktan başka ne ki?
Ali Ural

''Gözlerinden ayırmıyordum gözlerimi. Başka bir yere bakarsam, canım yanacakmış gibi geliyordu. Sadece onu görüyordum. Kelimelerini dinliyordum, ağzından çıkan harfleri. Söyledikleri bir yerde yazıyormuş gibi; konuşmasındaki virgülleri, noktaları görüyordum, kelimelerinin arasındaki boşlukları..Gülümsüyordum, o gülümsediği için, gülümseyerek konuştuğu için. Sakinleşiyordum, o sakin olduğu için. Artık korkmuyordum, o bana korkma dediği için. Üşüme diyen bir annenin, sözünü dinler gibi, olur üşümem diyordum. Gerekirse donarak ölürüm ama, üşümem.''
Ziyan-Hakan Günday

''Bir gece,
Gecede bir uyku
Uykunun içinde ben
Uyuyorum uykudayım
Yanımda sen.
Uykumun içinde bir rüya
Rüyamda bir gece
Gecede ben.
Bir yere gidiyorum delice
Aklımda sen.
Ben seni seviyorum gizlice,
El pençe duruyorum
Yüzüne bakıyorum
Söylemeden tek hece.
Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda.
Birden uyanıyorum
Bakıyorum aydınlık
Uyuyorsun yanımda
Güzelce.''
Özlem-Özdemir Asaf

''Çekip gitmek isterken, görünmez bir elin, senin nasıl durdurduğunu anlarsın...bir kokuya sarılma isteiğini...belki de insanın ne anlatacağını bilemediğinde, şair olduğunu anlarsın.''
Kapanış Konuşması-Emrah Serbes

''Yalnızlık gibi ama, yalnızlık değil;
Bildiğin, çok iyi bildiğin bir şeyin uzağında kalmak duygusu belki.''
Edip Cansever

''Çiçekli badem ağaçlarını unut, değmez bu bahiste
Geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut,
Olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın,
Nemli, ağır kızıltılar.
Sevgilim sevgilim
Mevsim sonbahar.
...
Kara haberler geliyor uzaktaki şehrimden
Namuslu, çalışkan
Fakir insanların şehri
İstanbulum.
Ve nereye sürülsem;
Hangi hapiste yatsam,
Sırtımda, torbamın içinde
Götürdüğüm ve evlat acısı gibi
Yüreğimde, senin hayalin gibi
Gözlerimde taşıdığım şehir.''
Piraye'ye Mektuplar-Nazım Hikmet Ran

''Ben sebepliyim; denizlere, aylara
Kavgalara, umutsuzluğa.
Bir maviyi durup dururken
Birine benzetiyorum.''
Turgut Uyar

''I've never been lonely. I've been in a room.. I've felt suicidal. I've been depressed. I've felt awful-awful beyond all-but I never felt that one other person could enter that room and cure what was bothering me...or that any number of people could enter that room. In other words, loneliness is something I've never been bothered with because I've always had this terrible itch for solitude. It's being at a party, or at a stadium full of people cheering for something, that I might feel loneliness. I'll quote Ibsen, "The strongest men are the most alone." I've never thought, "Well, some beautiful blonde will come in here and give me a fuck-job, rub my balls, and I'll feel good." No, that won't help. You know the typical crowd, "Wow, it's Friday night, what are you going to do? Just sit there?" Well, yeah. Because there's nothing out there. It's stupidity. Stupid people mingling with stupid people. Let them stupidify themselves. I've never been bothered with the need to rush out into the night. I hid in bars, because I didn't want to hide in factories. That's all. Sorry for all the millions, but I've never been lonely. I like myself. I'm the best form of entertainment I have. Let's drink more wine!''
Charles Bukowski

''Her şey aramakla, düşünmekle, düşlemekle başlamıyor mu?''
O ve Ben-Necip Fazıl Kısakürek

''You don't have a soul; you're a soul, you've body.''
C.S.Lewis

'''J'ai vu d'autres visages. Nos cœurs sont des affamés. Notre esprit ne connait pas le repos. La vie est belle à proportion qu'elle...''
Tous les matins du monde-Pascal Quignard

''Karşımızdakinin yalnızca kendi budalalığımız, kusurumuz ve kötülüğümüz olduğunu akıldan çıkarmayarak; her insan budalalığına, kusuruna ve kötülüğüne hoşgörüyle yaklaşmalıyız.''
Arthur Schopenhaur

''La pazzia é una forma di normalita.''
Luigi Pirandello

''Tüm istekler; ihtiyaçtan, dolayısıyla yoksunluktan, dolayısıyla ıstıraptan doğar.''
''Kim ne derse desin.. Mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır.(..)''
''Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayalgücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir.''
Arthur Schopenhaur

''Se ascolto, dimentico; se vedo, ricordo; se faccio, capisco.''
Bruno Munari

''Simsiyah saçların var kunâla
Kemiklerine yapışık etlerin var
Bir gün dökülecek
Kunâla kuşu gibi gözlerin var
Bir gün sönecek
Kunâla
Bu etlerin arkasında güzelliklerin var
Benden başka kimse bilmeyecek.''
Kunala-Asaf Halet Çelebi

''Şu salkınlarla her gün teker teker neden uğraşıyorum sanıyorsun? Daha da güçlensinler diye; hiçbir rüzgarda yıkılmayıp, bu toprağa kök salsınlar diye. Biz buyuz işte; anan, baban, kardeşlerin, dostların bu salkımlar. İster şarap yapmak için, ister tadımlık olsun, onların kökleri burada. Bağ, bir ailedir; eğer bir salkım ondan koparsa, diğerleri de yenik düşerler rüzgara.''
Rina* filminden alıntı

mihr ü mah nedir den batlamyus'a
kelime anlamı güneş ve ay.. divan edebiyatında alegorik aşk mesnevilerinin ana temlerinden birini oluşturan öğedir.. bu tabir; divan şairleri tarafından da sıkça söz sanatları zenginliği, benzetmeler yaratması , anlam görkemi açısından dillendirilir..
temelini batlamyus kuramından almıştır.. buna göre; dünya merkezde kabul edilir, üst üste yedi kat felek (gezegen) tabakası öngörülür.. sırasıyla birinci katta mah (ay) vardır, utarit (merkür), zühre (venüs, çoban yıldızı), mihr (güneş), mirrih (mars, merih), müşteri (jüpiter) ve zühal (satürn) felekleridir..
http://www.gelisenbeyin.net/batlamyus.html

''Her renge boyan da, renk verme.''
Şeyh Galib
(nötrlük üzerine)

''Benim feyz-i hayâtım hâsıl-ı rûh-ı revânımsın
Eğer sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir

Veren bu sûret-i mevhûme revnak reng-i hüsnündür
Gülistân-ı hayâlim nevbâharım varsa sendendir.

Felekden zerre mikdâr olmadım devrinde rencide
Ger ey mihr-i münîr âh u zârım varsa sendendir.''
...
Şeyh Galib



''Bir gerçek âlemdi gördüğün ey Celâleddin, heyûlâ  filân değil,
uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illetî-ûlâ filân değil.
Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muhteşemi :
«Suret hemi zıllest...» filân diye başlayan değil...

Ruhum ne ondan önce vardı, ne ondan ayrı bir sırrın kemâlidir,
ruhum onun, o dışımdaki âlemin bende akseden hayâlidir.
Ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayâl
bana ışığı vuran yârimin cemâlidir...

Sevgilimin hayâli dile geldi aynanın üzerinde :
«— O yok, ben varım,» — dedi bana günün birinde.
Vurdum, düştü parçalandı ayna, kayboldu hayâl
ve lâkin çok şükür sevgilim duruyor yerli yerinde...

Muşambanın üstüne resmini bir kerecik çizdim ama
günde bin kere resmin çıktı bende tepemden tırnağıma,
fakat ne tuhaf şey hayâlin onda daha çok kalacak
benden uzun ömürlüdür muşamba...

Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...

Öptü beni : «— Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır,» — dedi.
«Bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır,» — dedi.
«İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde :
«körler onları görmese de, yıldızlar vardır,» — dedi...

Bu bahçe, bu nemli toprak, bu yasemin kokusu, bu mehtaplı gece
pırıldamakta devâmedecek ben basıp gidince de,
çünkü o ben gelmeden, ben geldikten sonra da bana bağlı olmadan vardı
ve bende bu aslın sureti çıktı sadece...

«— Paydos...» — diyecek bize bir gün tabiat anamız, —
                  «gülmek, ağlamak bitti çocuğum...»
Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak :
                    görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat...

Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha,
güzelim dünya elvedâ,
ve merhaba
                    k â i n a t . . .

Balla dolu petek
yani gözlerin güneşle dolu...
Gözlerin, sevgilim, gözlerin toprak olacak yarın,
bal başka petekleri doldurmakta devâmedecek...

Ne nurdan
              ne çamurdan,
sevgilim, kedisi ve kedinin boynundaki boncuk
yuğrumlarındaki farkla hepsi aynı hamurdan...

Lahana, otomobil, veba mikrobu ve yıldız
hep hısım akrabayız.
Ve ey güneş gözlü sevgilim, «Cotigo, ergo sum»1 değil
bu haşmetli ailede varız da düşünebilmekteyiz...
1 Düşünüyorum, demek ki varım. 

Aramızda sadece bir derece farkı var,
işte böyle kanaryam,
sen kanatları olan, düşünemeyen kuşsun,
ben elleri olan, düşünebilen adam... ''
Rubailer-Birinci Bölüm-Nazım Hikmet Ran

''Sevmeyi filan değil, en çok yalnızlığı öğren,
Çünkü en çok ona ihtiyacın olacak.''
Charles Bukowski

''Söz, mana için her zaman yetersizdir.''
Rumi

''Onun kalbi başkası için attığında, seninki durur.''
Cemal Süreya
(zaman ve hareket üzerine)

''İnsan bu Dünya'da aklının ve nefsinin savaşlarını verir. Sonunda, hiç olmazsa nefsin yenilmesi gerekir.''
''Şeytanla, ruh sana kötülüğü ve iyiliği gösterirler. Her ikisi de, bir şeyi yapıp yapmama gücün olduğuna işarettir.''
''Sanat, nasıl olur da sanatçısından ayrılır? Hiç var olan, varlıktan başka bir yerde otlar mı?''
Mesnevi Cilt II-beyit 1115

''...çoğu kez aklı sınadımi bundan sonra bir tarla arayacak oraya delilik tohumu ekeceğim.''
Mesnevi Cilt III-beyit 3496

''..nasıl olur da bu gece gündüz, böyle sahipsiz nasıl gelir gider demezsin?''
Mesnevi cilt VI-115

''Diken gül bahçesiyle birlikte bulunabilmek için, güz mevsimini ister çünkü hem gülün güzelliğini, hem de dikenin sıkıcılığını örter. Böylece, sen de gülün ve dikenin, gerçek rengini göremezsin. Şu halde, güz mevsimi dikene, bahardır, hayattır.''
Rumi
''Gerçekte bu evren var da, yok gibi görünmektedir. O evren de var ama, yok gibi görünmektedir.''
Mesnevi cilt II-beyit 1180
(ikisi sahne üzerine)

''When the low and heavy sky presses like a lid
On the groaning heart a prey to slow cares,
And when from a horizon holding the whole orb
There is cast at us a dark sky more sad than night;
..''
Spleen-Charles Baudelaire, Geoffrey Wagner çevirisi

''De bana kalbin uçar mı bazen Agathe
Bu pis şehrin kara ummanından uzak
Başka bir ummana,, sade renk ve hayat
El değmemiş gibi mavi, derrin ve berrak?
Söyle bana Agathe, kalbin uçar mı bazen?''
Moesta et Errabunda-Hüzün ve Serseri-Charles Baudelaire

''Nedendir diyordunuz bu garip hüzün sizde
Çıplak, kara kayaya yükselen deniz gibi
Bağ bozumu bitmeye görsün yüreğimizde
Bir yük olur yaşamak, bu herkezin bildiği.''
Semper Egdem-Charles Baudelaire, Sait Maden çevirisi

''Bu garip hüzün size nereden gelir diyorsun
Deniz gibi, kara, çıplak bir kayaya vuran?
Yürek bir kez ününü devşirmeye görsün
Yaşam çekilmez, ağır bir yük olur o zaman.

Nasıl sizin coşkunuz, kıvancınız varsa bakın
Benim de hüznüm var, kendiliğinden sade, açık
Haydi şimdi nedenini aramayı bırakın
Meraklı güzel, tatlı seslim, ne olur sus artık.

Sus artık, bilgisiz kız, çocuk gülüşlü dudak
Ey coşkun ruh nereden bileceksin bak
Yaşamdan daha yakın, hep bizimledir ölüm.

Bırak varsın, yalanlarla oyalansın gönlüm
O güzel gözlerinde tatlı düşlere dalsın
Kirpiklerinin gölgesinde uyuya kalsın.
Semper Aadem-Kötülük Çiçekleri-Charles Baudelaire

Bütün sûfîler varlığın temelini yaratıcı ile mahlûkat arasındaki muhabbetten kaynaklanan ilişkiye dayandırırlar. Buna da bir kutsî hadîsi delil gösterirler. Sözü edilen hadîste Cenâb-ı Hak Hz. Peygamber"in diliyle şöyle der: “Ben gizli bir hazîne idim; bilinmeyi sevdim, halkı yarattım ve halk ile bilindim.” İşte bundan dolayıdır ki, bütün sûfîler gibi Mevlânâ da yaratılışın temelinde varlık ile insan arasında ezelden beri var olan bu “muhabbet”i, başka bir ifâdeyle “aşk”ı görür. Varlığın yâni mahlûkâtın içerisinde ise insanın apayrı bir yeri ve önemi vardır. İnsan yaratılışın zirvesi ve kemâl noktasıdır. Yaratıcının bütün vasıflarını özet ve örnek olarak, ama beşerî bir sûrette kendinde toplayan yegâne varlıktır. Diğer varlıklar Yaratıcının bir veyâ birkaç vasfına sâhipken, insan O"nun bütün vasıflarına sâhiptir ve Yaratıcının kemâlinin en fazla ve ev yoğun bir şekilde tecellî ettiği varlıktır. Bu yüzdendir ki, sûfîler âleme “büyük insan (insân-ı kebîr)”, insana da “küçük âlem (âlem-i sağîr)” derler ve mahlûkâtı ilk etapta, Yaratıcı ile arasındaki bu bağdan dolayı, başka hiçbir özelliliğne bakmaksızın severler ve bunu şu sözle dile getirirler: “Yaratılanı hoş gördük, Yaratandan ötürü.”
Şimdi de aşk ile ilgili, Yaratıcı ile mahlûkât (insan) arasındaki en eski, en köklü ve en derin ilişki ile ilgili Mevlânâ"dan birkaç örnek görelim.
O, aşk ile kendi arasındaki ilişkiyi ve bütünlüğü şöyle dile getirir:
“Hak beni aşk şarabından yarattı; ölsem, çürüsem bile ben yine o aşkım.”
Aşk, der Mevlânâ, “öyle bir alevdir ki, parlayınca, sevgiliden başka ne varsa her şeyi yakar.”
“Cânında bir can var, o cânı ara; beden dağında bir mücevher var o mücevheri ara.
Ey yürüyüp giden sûfî, gücün yeterse ara; ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.”
“Can konağını aramadaysan, cansın. Bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin. Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir: Neyi arıyorsan sen osun.”*
*http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=823

''Yok olduk iki olduğumuz yerde,
Hadi git! Bir kalırsak yine var olacağız.''
Seninle Kardeş Değiliz-Aşk'a Dair Nesirler-Ümit Yaşar Oğuzcan

''...Ruhum ne ondan önce vardı,
Ne ondan ayrı bir sırrın kemalidir.
Ruhum onun, o dışımdaki alemin
Bende akseden hayalidir.
Ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayal;
Bana ışığı vuran yarimin cemalidir.''
Rubailer'den-Nazım Hikmet Ran

''Ben güzelim faniler!
Tıpkı taştan düş gibi ve
Göğsüm orada,
Herkes örselendi sırayla..
...''
Güzellik-Ümit Yaşar Oğuzcan
(heykelsilikler ve nötr üzerine)

''Güzelim, ölümlüler!
Taştan bir düş gibiyim ve
Şaire taş gibi dilsiz, sonsuz bir şeyi
Sunmak için yapılmış, bu göğüs, bu can evi,
Her varlığın yok olduğu yüreğim.

Kor bir kalbi kuğular akıllığıyla özümde,
Eritir sfenks gibi göklerde dolanırım
Oynamasını sevmem çizgilerin yüzümde
Bunun için yıllardır ne güler ne ağlarım.

Görkemli anıtlardan armağan mıdır nedir?
Yüce davranışımın gizi acep nerededir?
Güzellik-Kötülük Çiçekleri-Charles Baudelaire
(heykelsiler ve nötr üzerine)

''Sık sık, eğlenmek için, acımasız tayfalar
yakalar kanadından bu deniz kuşlarını,
ürkütücü sularda gemileri izleyen
yolcuların yıllardır dost arkadaşlarını.

gökten inen tasasız, bu utangaç krallar
güvertelerin üstüne kondukları zaman
geniş kanatlarını sofuca bırakırlar,
yorgun kürekler gibi sular üstünde kayan.

sen ey kanatlı yolcu, bir zaman ne güzeldin,
bak gaganı dürtüyor hoyrat tayfanın biri,
ya öteki, bilir mi bu hale nasıl geldin,
topallayıp öykünüyorsun uçtuğun günlere.

şair, ey bulutlardan toprağa sürgün ece,
oklara göğüs geren, dostu fırtınaların,
yuhlarla yeryüzünde seni de gündüz gece
uçmana engel olur, ağır dev kanatların.''
Albatros-Charles Baudelaire

''Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman;
Deniz aynandır senin, kendini seyredersin
Bakarken, akıp giden dalgaların ardından.
Sen de o kadar acı bir girdaba benzersin.

Haz duyarsın sulardaki aksine dalmaktan;
Gözlerinden, kollarından öpersin; ve kalbin
Kendi derdini duyup avunur çoğu zaman,
O azgın, o vahşi haykırışında denizin.''
İnsan Ve Deniz-Charles Baudelaire

''Gençliğim karanlık bir fırtına
Boran oldu,
Ara sıra ve yer yer
Parlak güneşler açan.
Bahçemde birkaç tane
Kızarmış meyve kaldı,
Yıldırımla yağmurun
Getirdiği yıkımdan.''
Düşman-Sonu Gelmez Öpüşler-Charles Baudelaire

''Üzerine yağmur yağan patikada
Küçük hokkabaz vaazı sessizliğin,
Öyle sen ki, hissedebileceksin sanki
Seni hala sevdiğimi.''
Paul Celan

''Gözlerinin kaynağında yaşıyor misineleri
Çılgın denizi balıkçılarının.
Gözlerinin kaynağında tutuyor,
Deniz verdiği sözü.

Burada atıyorum bir yüreği
İnsanlara aylaklık eden
Elbiselerimi üstümden ve pırıltısını bir sözün.

Karalar içinde daha kara, daha da çıplağım
İhanete sadık oldum ilk kez
Ben senim, ben, ben olunca.''
Uzaklığa Övgü-Paul Celan
(clownun çıplaklığı?)

''...Aradığımda yüreğimi, ağlasın diye
Bulduğum ah!
Yaz kokusuydu.
Senin gibiydi.
Geldi yaşlar, dokudum örtüyü.''
Kara Taneler-Neredeyse Yaşayacaktın-Paul Celan

''Kalbim bir midyeye benzer,
İnci, dostumun sureti
Ben artık içime sığmam
Çünkü o doldurur kalbimi tam.''
Rumi
(sahneleme ve sahne tasarımda bir takım metaforlar manalar)

''Ey canımın canıi gül bahçesine gitme bensiz
Ey gök, dönme bensiz
Ey ay, ısıma bensiz
Ey göz, görme bensiz
Ey can, gitme bensiz
Ey yeryüzü kalma bensiz,
Ey zaman geçme bensiz.''
Rumi Şems'e
(hieronymus bosch çizmiş)

''Ben gül ve gülün hayran bıraktığı bir lulüm,
Ben tatlılık ve acılık, bal ve zakkumum
Ben sukut, düşünce dil ve sesim
Ben neyin sesiyim.''
Rumi

''Io e te partiremo
su un aereo di carta
in tre ore per passare il mare
dove il vento ci porta

un aereo di carta di giornale
che porta la notizia che
io e te siamo partiti
e non si sa dove siamo finiti

e cadremo alla fine giù
tra gli indigeni sbigottiti
tu sarai principessa, io cuoco

con l’aereo di carta faremo
la prima notte un gran fuoco
e così ritornare
indietro non si può

ti darò le perle che trovo
nelle ostriche del brodetto
ti andrà via col sole integrale
il segno del reggipetto

e tutte le notti
con la luna che ci tiene svegli
faremo l’amore l’amore
senza tregua come conigli

e diranno basta maiali
gli indigeni scandalizzati
siamo in un posto libero
ma voi siete troppo liberati

per favore, per favore
un poco di pudore
un poco di pudore
non ve ne approfittate
anche se questa è l’isola dell’amore.''
L'isola dell'amore-Prima o Poi L'amore Arriva-Stefano Benni
(sanki Apollinaire sahnede)

Yazamadım, bütün güller e dair bkz. Fatih Sultan Mehmed Yedi ve İki
Gül yüzün üzre ki düşmüş cad-ı kakul şah şah...diye başlar Yedi
Ağlasa derd-i derunum çeşm-i güryanım sana...diye başlar İki.

''Kıpırdanıp gözlerinde çiçeklendiğin,
En güzele, en iyiye, en sevgiliye
Yalnız ruhumi bu akşam neler diyeceksin
Yorgun yürek, neler söyleyeceksin söyle.''
Yalnız Ruhum Bu Akşam Neler Diyeceksin-Que Dires Tu Ce Soir...-Kötülük Çiçekleri-Charles Baudelaire

''Bazen sanki akıyor kanım dalga dalga
Çeşme gibi, o tek düze hıçkırıklarla
Duyuyorum, akan kanımın seslerini
Yazık! Bulamıyorum yaranın yerini
...
Ben hep, baş döndüren şaraplarda aradım
Uykusunu, yüreğimi kemiren hüznün
Biledi duygularımı şarap büsbütün
....''
Kan Çeşmesi-La Fontaine De Sang-Kötülük Çiçekleri-Charles Baudelaire

''Her rüzgar ile otlar gibi sallanırsan, dağlar kadar olsan da bir ota değmezsin.''
Rumi
(biraz rakılı muhabbet)

''Merry merry sparrow
Under leaves so green
A happy blossom sees you
Swift as arrow
Seek your cradle narrow
Near my bossom
Pretty pretty Robin
Under leaves so green
A happy blossom
Hears you sobbing sobbing
Pretty pretty Robin
Near my bossom.
The Blosssom-William Blake

''I cry your mercy pity love! aye, love!
Merciful love that tantalizes not,
One-thoughted, never-wandering, guileless love,
Unmasked, and being seen without a blot!
O! let me have thee whole, all all be mine!
...
A thing of beauty is a joy forever
It's loveliness increases, it will never
Pass into nothingness but still will keep
A bower quiet for us and a sleep
Full of sweat dreams and health
And quiet breathing.''
John Keats

''İnsan her şeyini elinde tutamaz hiçbir zaman,
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini ve
Açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi ve
Sarıldım derken mutluluğa
Parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur.''
Louis Aragon

''İnsan ayrılırken
Fırlatmalı şapkasını denize
İçinde yaz boyu topladığı deniz kabukları ve
Gitmeli saçları uçuşarak rüzgarda
...
Döner gelir sonra
Ne zaman?
Sonra.
Ada Şarkılarından-İngeborg Bachmann

''Güz kendi yaprağını yiyor elimden,
Biz iki dostuz.
Zamanı ceviz kabuklarından ayırıp
Yürümeyi öğretiyoruz ona,
Zamansa dönüyor kabuğuna.

Aynada pazar,
Düşte uyunan uyku
Ağız ise gerçeği söylemede

Gözüm bir sevgilinin cinselliğine tesne,
Öyle bakışıyoruz, karanlık sözler ediyoruz birbirimize
Haşhaş ve bellek gibi seviyoruz birbirimizi,
Uyuyoruz şarap gibi midye kabuğunda
Bir deniz gibi ayın canlı ışığında.

Penceredeyiz sarmaş dolaş
Kendimizi seyrediyoruz sokaktan.
Vakit erişti, herkesler bilsin bunu.
Artık çiçek açma zamanıdır taşın
Yüreğin ise, tedirginlik zamanı.''
Corona-Paul Celan

''Gördüğüm ve sustuğum korkutuyor beni
Söz ettiğim ama bilmediğim kurtarıyor
Kurtarma beni.
Yüremek olanaksızlaştığında
Ayaktır patlayan,
Yol değil.
Sizi aldatmışlar.''
Düşey Duruş-Jacques Dupin

''I want my inspiration, my folly, my happiness,
my divinity, my madness, my selfishness,
my final sanity and sanctification,
my transfiguration, my purification,
my light across the sea,
my palm across the desert,
my garden of lovely flowers,
my million nameless joys,
my day’s wage,
my night’s dream,
my darling and
my star…''
George Bernard Shaw

''Yine dalgalanıyor saçların
Ben ağlarken.
Gözlerinin mavisini örtüyorsun,
Aşkın sofrasına.
Yaz ile sonbahar arasında bir yatak
Ne benim ne senin ne de bir üçüncünün
Hazırladığı içkidir tattığımız,
Son ve boş bir şeyleri yudumlamaktayız.
Kendimizi derin suların aynalarında seyrederken,
Daha çabuk uzatıyoruz birbirimize yemekleri
Gece ta kendisi gecenin, sabahla başlıyor
Bırakıyor beni senin döşeğine.''
Senden Bana Uzanan Yıllar-Neredeyse Yaşayacaktın-Paul Celan, Oruç Aruoba çevirisi

''Kahvede oturarak geçiriyor sabahı Deola,
Kimse bakmıyor ona
Koşuyor kentte herkes şimdi,
Yeni günün diri güneşinde
Kimseyi aramıyor Deola da
Dinginlikle içiyor sigarasını
Sabahı soluyup.''
Deola'nın Düşleri-Cesare Pavese
(sanki Pavese Sait Faik olmuş bir an)

''Sevgilim kralı karanlık olan,
Bir ülkedir senin saçların
Alnın çiçeklerin bir havalanışı
Başın dipdiri bir ormandır senin
Uyuyan kuşlarla dolu
Oğul oğul ak arıdır memelerin
Dalı üstünde gövdenin
Gövden, nisandır benim için
Koltuklaltlarında ilkbaharın gelişi
Kralların arabasına koşulmuş
Ak atlardır kalçaların ve
Has bir ozanın mizrap vuruşlarıdır
Aralarında her zaman tatlı bir ezgi
Sevgilim,
Başın kutusudur
Aklın olan o senin mücevherin
Başındaki saç yenilgi bilmeyen bir yiğittir.
Omuzlarındaki saçlar
Zafer davullarıyla yürüyen bir ordu
Düşlerin ağaçlarıdır bacakların
Meyvesi unutkanlığın özü.
Kızıllar giymiş şaraplardır dudakların
Öpüşü kralları birleştiren
Bileklerin kutsaldır
Kanının anahtarlarının bekçileri
Gümüş vazolardaki çiçeklerdir ayak bileklerinin üstü
Güzelliğinde flütlerin iklimi
Gözlerin aldatışı çanların günlük kokuları arasında seslenen.''
Sevgilim Kralı Karanlık Olan-Edward Estin Cummings, Cevat Çapan çevirisi
(heykelsiler)

''..çünkü ayrılık anları, vedalaşmaya fırsat vermeyecek kadar kısa sürer. Ayrılık zamanı geldi mi, içimizde kabaran katmerli acıları göstermeye fırsat bulamayız bir türlü; telaş ve acele yüzünden her şey gözlerimizde birikip bakışlarımızı buğulandıran gözyaşları; hüznü ve melankoliyi anlatması için önceden seçtiğimiz sözcükler ve acıdan buruşan, somurttukça somurtan yüzlerden ibaret olur o zaman, aslında bu, ayrılıktan daha kötüdür.''
Kısırdöngü-Jose Saramago

''Sevgi istemiyor onun ruhu
Bir put gibi dayanıyor
Alaylara, kine, yüze vuruşa
Ağır şakaların incitmesine
Horgörüye, özüne, ürkek bakışa
Baygın mırıldanışa, usul iç çekişe''
Bahçesaray Çeşmesi'nden-Aleksandr Puşkin
(heykelsiler)

''Gül yanaklı sevgiliyi saramaz insan.
Yüreğine diken batmadan, vurulmadan.
Kim bir güzelin saçına dokunabilmiş.
Tarak gibi diş diş, didik didik olmadan?

Ey güzel sen ki, bana derdi derman edersin
Şimdi çekil önümden diye ferman edersin
Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez
Ne yapsın kıble mi değiştirsin bu can dersin?''
Hayyam
(güller gül reçeli)

''Sonbahar hüzünleri sahiline kadar
Gölgede bıraktım kendimi
Aşkın değersiz gölgesinde
Mutluluğun uçucu gölgesinde
Kararsızlığın gölgesinde.''
Yazın Yeşil Sularında-Furuq Furuhzaid

''Aşığım solgun yüzlere
Kuzguni saçlı dilberlere
Baygın ve ıslak gözlere
Meyilli hüzünlere.''
XLV-Kuban Dario

''Büyük kişiliğim için çok çetindi ya gerçek
Yine de kendimi hanımımın elinde buldum;
Kül rengi, mavi, iri bir kuş olmuşum.''
Bottom-Arthur Rimbaud

''Öyle çok baktım ki güzelliğe
Onunla dopdolu hayalim;
Gövdenin hatları, kırmızı dudaklar
Hazla dolu kollar, bacaklar
Sanki yunan yontularından alınmış saçlar
Her zaman güzel taranmış olsalar da,
Hafifçe düşüvermiş solgun alınlara
Aşkın yüzleri, tam da şiirimin istediği gibi.''
Öyle Çok Baktım Ki-Kavafis
( heykelsiler)

''Saçın solduğu, için uyku dolduğunda geçen yaşla,
Ve ocak başında daldığın vakit bu kitaba bak,
Yavaşça oku ve eskiden sahip olduğu o yumuşak
Bakışlarını gözlerinin ve derin gölgelerini düşle.

Kaç kişi sevdi senin hoş zarafetinin cevherini,
Ve sevdi güzelliğini aşkla yalan ya da hakikat,
Sendeki gezgin ruhu bir tek adam sevdi fakat
Ve sevdi senin değişen yüzünün kederini;

Ve çömelerek yanına kızgın ocak parmaklığının
Mırıldan bir az, Aşk nasıl da uçup gitti
Ve dağların başları üzerinden geçip gitti
Ve sakladı yüzünü arasına yıldız kalabalığının.''
Yaşlandığın Vakit-William Butler Yeats

''When you are old and grey and full of sleep,
And nodding by the fire, take down this book,
And slowly read, and dream of the soft look
Your eyes had once, and of their shadows deep;

How many loved your moments of glad grace,
And loved your beauty with love false or true,
But one man loved the pilgrim soul in you,
And loved the sorrows of your changing face;

And bending down beside the glowing bars,
Murmur, a little sadly, how Love fled
And paced upon the mountains overhead
And hid his face amid a crowd of stars.''

''Ekilecek tohumlar,
İnsanlar arasında ilk yayan benim
Eskiden toprak tek renkliydi.
...
Göğsüm yatıyor göğsümün üzerinde
...
Kalbim sıcak kalbinin üzerindedir
Soluğuyla karışmıştır soluğum.''
Kadının Kalbi-William Butler Yeats

''Bir kez kalp kırıldı mı
Geriye dönüşü yoktur bunun.
Hiçbir şeye aldırmaz olursunuz
Mutluluğun sonu
Huzurun başlangıcıdır bu.''
George Bernard Shaw
(nötr üzerine)

''Boşver sanane rüzgardan
Dans et orada kumsalda
Sanane kükreyen sudan.
Sen saçlarını silkele
Tuzlu damlalar akıyor
Gençsin bilmiyorsun daha
Hep aptallar kazanıyor
Aşıklar değil hayatta.
Çok çalışanlar ölüyor
Göremeden ekinleri
Seni kimler korkutuyor?
Rüzgarın korkunç sesi mi?''
Rüzgarda Dans Eden Bir Çocuğa-William Buttler Yeats

Söğüt Bahçeleri'nden aşağıda
Karşılaşmıştım aşkımla ben,
Kar beyazı ufak ayaklarıyla
Geçiyordu Söğüt Bahçeleri'nden.
Aşkı kolayından al dedi bana,
Yapraklar ağaçlarda büyürcesine;
Genç ve budalaydım ben ama
Hak vermemiştim düşüncesine.
Aşkım ve ben durmuştuk,
Bir çayırlıkta, nehir boyu ve
O kar beyaz elini
Çökük omzuma koydu.
Bana, yaşamı kolayından al, dedi.
Büyürcesine savaklarda çim ama,
Genç ve budalaydım ben ve
Artık gözyaşı doluydu içim.''
Söğüt Bahçelerinden Aşağıda-William Butler Yeats

''Down by the salley gardens
   my love and I did meet;
She passed the salley gardens
   with little snow-white feet.
She bid me take love easy,
   as the leaves grow on the tree;
But I, being young and foolish,
   with her would not agree.

In a field by the river
   my love and I did stand,
And on my leaning shoulder
   she laid her snow-white hand.
She bid me take life easy,
   as the grass grows on the weirs;
But I was young and foolish,
   and now am full of tears.''
Down By The Salley Gardens-William Butler Yeats



''Had I the heavens' embroidered cloths,
Enwrought with golden and silver light,
The blue and the dim and the dark cloths
Of night and light and the half-light,
I would spread the cloths under your feet:
But I, being poor, have only my dreams;
I have spread my dreams under your feet;
Tread softly because you tread on my dreams.''
Aedh Wishes For The Cloths Of Heaven-William Butler Yeats

''Kimbilir kaç kişi 
Ayrı yataklarda 
Birbirine sarılarak uyuyordur.''
Özdemir Asaf 

''Huzurun olmalı biraz,
Seni güçlü kılacak kadar acın
Sana garip gelecek ama, 
İnsanlara aldanmayacak kadar 
Taş kalpli olmalısın.'' 
Jean Christophe Grange

''Le regard singulier d'une femme galante
Qui se glisse vers nous comme le rayon blanc
Que la lune onduleuse envoie au lac tremblant,
Quand elle y veut baigner sa beauté nonchalante.
...''
Le Vin Du Solitaire-Fleurs du mal-Charles Baudelaire

''Angel full of gaiety, do you know anguish, 
Shame, remorse, sobs, vexations,
And the vague terrors of those frightful nights
That compress the heart like a paper one crumples?
Angel full of gaiety, do you know anguish?
Angel full of kindness, do you know hatred,
The clenched fists in the darkness and the tears of gall,
When Vengeance beats out his hellish call to arms,
And makes himself the captain of our faculties?
Angel full of kindness, do you know hatred?
Angel full of health, do you know Fever,
Walking like an exile, moving with dragging steps,
Along the high, wan walls of the charity ward,
And with muttering lips seeking the rare sunlight?
Angel full of health, do you know Fever?
Angel full of beauty, do you know wrinkles,
The fear of growing old, and the hideous torment
Of reading in the eyes of her he once adored
Horror at seeing love turning to devotion?
Angel full of beauty, do you know wrinkles?
Angel full of happiness, of joy and of light,
David on his death-bed would have appealed for health
To the emanations of your enchanted flesh;
But of you, angel, I beg only prayers,
Angel full of happiness, of joy and of light!''
Reversibility-Charles Baudelaire-William Aggeler, The Flowers of Evil (Fresno, CA: Academy Library Guild, 1954)

''Mutluluğun
mutluluk değilse eğer
isteğin
istek
ve özlemin
özlemdir gerçekten

Sevgin de
sevgi olabilir daha
mutlu sevgi neredeyse
ve büyüyebilir
anlayışın

Ancak hüznün
hüzünlü olmak ister
ve düşüncelerin
gün be gün
senin
düşüncelerin olur

İşte sen sen olursun yeniden
ve fazlasıyla yakın olursan kendine neredeyse
Onurun senin onurun olur
Bir tek mutluluğun
mutluluğun olmaz artık.''
O Zaman-Erich Fried

''Kuşkulanmana
gerek yok
korktuğunu
söyleyenden

Ancak kork
kuşku
bilmediğini
söyleyenden.''
Korku ve Kuşku-Erich Fried

''saçma
diyor akıl
ne ise odur
diyor sevgi

mutsuzluktur
diyor hesap
acıdan başka şey değildir
diyor korku
çıkmazdır
diyor anlayış
ne ise odur
diyor sevgi

gülünç
diyor gurur
hafifmeşreptir
diyor ihtiyat
olanaksız
diyor deneyim
ne ise odur
diyor sevgi.''
Erich Fried

''Tutmak
yaklaşma - daha yaklaşma - bir adım dahi olsun
demek
ya da ayak uydurmak
bir söz tutmak - benim sözüm
ya da geri bakmak

Tutmak
seni
kendimi - nefesi - tutunmak sana
seni tutmak sıkıca
ancak yoksun
bırakmak değil seni birşeylerden

Tutmak
seni kollarda
düşüncede - düşte - gerçekte
Yüceltmek seni
karanlığına karşı
akşamın - zamanın - korkunun

Tutmak
saçını iki parmakla
omuzlarını - dizini - ayağını
Başka hiçbirşeyi tutmamak artık
ne bir koz - ne de söylev
ne değnek ne sopa ne de bozuk para ağızda.''
Erich Fried

''il verde melograno
coi bei fiori rossi
quell'albero verso cui allungevi
la tua piccola mano.

é da poco diventato di nuovo
verde nell'orto silenzioso
e solitario e si nutre del colore.

tu invece che sei il fiore
della mia pianta
ferita e privata di gioia
tu che sei il fiore grande e unico
della mia vita ora inutile.

tu stai nella terra
priva di colore e di luce
e il sole non ti ralleggia piu
ne l'amore ti risveglia.''
İl verde melograno-Pianto Antico-Giosue Carducci

''Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup.
Bunu kendine üç kere söyledi.''
Çağırılmayan Yakup-Edip Cansever

''Bakışını gördüm
Gözlerini kapattığın zaman
Mahzun olmama izin vermedin ve ben,
Bir şey yapmasam bile
Bol bol ağladım.''
Andre Breton-Philippe Soupault

''Bir kaçağım ben,
Doğduğum günden başlayıp
El etek çektim kendimden
Kıldım beni, bana dönek.''
Fernando Pessoa

''Gül kokuyorsun bir de
Amansız acımasız kokuyorsun
Gittikçe daha keskin kokuyorsun
Daha yoğun.
Dayanılmaz bir şey oluyorsun,
Biliyorsun.
Hırçın, hırçın; pembe, pembe; öfkeli öfkeli
Gül
Gül kokuyorsun nefes nefese''
Gül Kokuyorsun-Edip Cansever

''Korku dağlarının yürekçisi,
Ölüm denizlerinin kürekçisi;
Öyle suskun oturuyor şişesinin basında,
İçtiğinin hem hırsızı, hem bekçisi,

Onu kırmış olmalı yaşamında birisi.
Dinledikçe susması, düşündükçe susması...
Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi,
Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası.''
Bir Adam-Özdemir Asaf

''Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin
Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi.
Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman
Sen tutar kendini incecik sevdirirdin
Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa.''
Ülke-Cemal Süreya

''Konuşmak susmanın kokusudur.
Ya sus git, ya konuş gel, ortalarda kalma.
Yalan korkaklığın tortusudur.
Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma.''
Anahtar-Özdemir Asaf 

''karanlığı geçelim
karanlığı geçelim
ne uyku
ne ölüm
hem uyku
hem ölüm
düş içime uyu
ve sonsuz büyü
unut renkleri
ve şekilleri
hepi
  ve hiçi
beni
      ve seni
ve geceyi yuttu
nirvana''
Nirvana-Asaf Halet Çelebi

''Solması için gülü, dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken, gül dalında solmaz mı?''
Ağlamak İçin Gözden Yaş Mı Akmalı?-Victor Hugo

''Boş siz, serin sen
Yerini aldı biri, birinin, bir anda
Ve tüm mesut düşleri, birden
Sevme hissi uyandırdı ruhta
Düşüneyazıyorum O'nu çok önceden de;
Gözlerimi O'ndan ayıramıyorum;
Ve diyorum O'na: Ne şirinsiniz siz öyle!
Ve düşünüyorum kendimce: Seni ne çok seviyorum!''
Sen ve Siz-Aleksandr Sergeyeviç Puşkin

''Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Nerelerde gezmiş tozmuş
Öğrenemedim.

Besbelli denizden çıkıp
Kıyılar boyunca gitmiştir.
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir.''
Rüzgar-Cahit Külebi

''Kafam biraz karışıktır oldum olası
Neden bilinmez
Denize doğru, yüzlerce yol var ama
Hangisi doğru, hangisi çıkmaz
Aman, sen bir yana ben bir yana
Ayrı düşmüşüz yan yana
Karşımız deniz
Yardım et yoksa gidemeyiz
Kıyıda bir saz gibi yalnızlık olmaz
Aman, sen bir yana ben bir yana
Ayrı düşmüşüz yan yana
Dalyan deltası yaşamın ta kendisi
Düğümdür dokusu
Öyle kolay çözülmez
Aman, sen bir yana ben bir yana
Ayrı düşmüşüz yan yana.''
Dalyan Deltası-Bülent Ortaçgil

''...
-II-
Bana neşe verince sen
Düşünüyorum da bazen:
Şimdi ölebilirim diyorum işte
Ve hep mutlu kalırım böylece
Ta sonsuza dek.
Sen yaşlanınca sonra
Ve hatırlarsan beni
Görünürüm yine bugünkü gibi
Ve bir sevgilin olur senin de
Hala gencecik biri.
-III-
Yedi gülü var dalın
Altısını yel alır
Biri kalır geriye
O da bana adanır.
Yedi kez çağırırım seni
Altısında gelme kal
Ama yedincisinde söz ver
Tek bir sözcükle gel.
-IV-
Bir dal verdi sevdiğim
Üstünde sarı yapraklar.
Yıl desen,geçer gider
Sevdaysa yeni başlar.''
Dört Aşk Şarkısı-Bertolt Brecht

''...
Senden boşalan bağrıma göz yaşları dolmuş!
Gördüm ki, yazın bastığımız otları solmuş.
Son demde bu mevsim gibi benzim de kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden.''
Hazan Bahçeleri/Şarkı-Yahya Kemal Beyatlı

''Bu akşam rüyamda Leyla'yı gördüm
Derdini ağlarken yanan bir muma;
İpek saçlarını elimle ördüm,
Ve bir kemend gibi taktım boynuma
Bu akşam rüyamda Leyla'yı gördüm.

Leyla...Ela gözlü bir çöl ahusu
Saçları bahtından daha siyahtır.
Kurmuş diye sevda yolunda pusu
Döktüğü gözyaşı, çektiği ahdır.
Leyla...Ela gözlü bir çöl ahusu.

Bir damla inciydi kirpiklerinde,
Aşkın ızdırapla dolu rüyası
Bir başka güzellik var kederinde
Bir başka alem ki ruhunun yası
Sessiz incileşir kirpiklerinde.''
Leyla-Ahmet Hamdi Tanıpınar

''...
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.''
İki Kalp-Cemal Süreya

''Bana çılgın diyorsun, seni sevdiğim için. yanılıyorsun, sevmek çılgınlık değil. sevmek insan tarafımızı bulmamızdır bence. biraz da yaklaşmamızdır tanrıya zaman zaman. Dünyada sevmeyenlere, sevemeyenlere acımalı. o ot gelip, ot gidenlere acımalı. sevebilen insan kendini keşfetmiş insandır. talihli insandır. çektiği bütün acılara rağmen; mutlu, kıvançlı insandır o. Aşktır yücelten bizi ve derinliğimiz aşktandır. gerisi boş, yalan. aşksa, sevmektir. durmadan, nefes alırcasına sevmektir. sevmekle sevilmek ayrı şeyler...sevilmeyi çoğaltmak, ona bir başka şekil vermek, daha da yoğunlaştırmak onu elimizde değil. oysa ki sevgimizi dilediğimiz gibi yoğurabilir, dilediğimiz şekli verebiliriz ona.. derinlikse derinlik, yükseklikse yükseklik, genişlikse genişlik. sevmekte gücümüz var, irademiz var, aklımız var. biz varız sevmekte. sevmek yaratmaktır bir bakıma. sevilmekse yaratılmak.. demek ki biz seninle birbirimizi yaratıyoruz durmadan. sen beni yarattıkça güzelsin işte ve ben seni yarattıkça güçlüyüm, daha bir insanım. Beni sevmeseydin yine bir şey değişmeyecekti benim için. sen biraz eksik kalacaktın biraz sen kaybedecektin. o kadar.. şimdi insanların en güzeliyiz, en iyisiyiz elbette. seviyoruz seviliyoruz. sevgimi anlamadığın ve ona saygı göstermediğin anda ölebilirim. karşılık vermediğin anda değil. Birbirimizi yeniden yaratmaya devam edelim...''
Sekizinci Mektup-Aşk'a Dair Nesirler-Ümit Yaşar Oğuzcan


''Garip, güzel, sonra mahzun
Işıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller,
...
Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında.''
Mavi Maviydi Gökyüzü-Ahmet Hamdi Tanpınar

''Âteş gibi bir nehir akıyordu
Rûhumla o rûhun arasından
Bahsetti, derinden ona hâlim
Aşkın bu unulmaz yarasından.

Vurdukça bu nehrin ona aksi
Kaçtım o bakıştan, o dudaktan,
Baktım ona sessizce uzaktan
Vurdukça bu aşkın ona aksi...''
Parıltı-Ahmet Haşim

''Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git 
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin 
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık 
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı 
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü 
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti 
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz 
Sanki hiç olmamıştı.
...''
Aşk-Cemal Süreya

''Sesinde ne var biliyor musun 
Ev dağınıklığı var 
İkide bir elini başına götürüp 
Rüzgarda dağılan yalnızlığını 
Düzeltiyorsun. 
Sesinde ne var biliyor musun 
Söyleyemediğin sözcükler var 
Küçücük şeyler belki 
Ama günün bu saatinde 
Anıt gibi dururlar 
Sesinde ne var biliyor musun 
Söylenmemiş sözcükler var.''
8.10 Vapuru-Cemal Süreya

''...
Ve sen sonunda bir gün çıkar gelirsin diye, 
Çok şeyin adı küçük yazıldı; 
Silinmez anlar vardır, 
Karşı konmaz özlemler, 
Ben şimdi ne istediğimi de bilmeden artık 
Bağırıp duruyorum ya, şurda, 
...''
Yaz Sonu-Sevda Sözleri-Cemal Süreya

'...
'Mutsuzluğumu yeterince hak etmek için 
Geri döndüm kilometrelerce yürüdüm. 
Baktım aşk dizesi ayakta duramıyor 
Kadın adına da söylenmemişse. 
...''
On Bir Beyit-Cemal Süreya
(movement)

''İstanbul'da elimi kaldırdım
biraz içkiliydim, biraz sevdalı, biraz da minareli
geleni geçeni durdurdum
bakın dedim bakın gökyüzü nasıl eskimemiş
bir de şu martılara bakın nasıl alıngan martılar
istanbul'da en ince minarede
beş tane gözüm vardı mavi.
...
herkes bir şey söyledi kendine göre
bir kadın döktüre döktüre susuyordu
yaklaştım yanına elini tuttum.
bak dedim martılar ne kadar alıngan
işte tam bu sırada saat beşi vurdu.''
Saat Beş-Sevda Sözleri, Yusufçuk sayı dört, Nisan 1979-Cemal Süreya

''Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim 
Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara 
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden 
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz 
"Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz
..."
Sevgilim Ben Şimdi-Sevda Sözleri-Cemal Süreya

''...
Onunla aşkımız, o diyorum ona, 
Bir kez söylenmiş ve istense de 
Bir daha geri alınamaz 
Kırıcı sözler gibiydi .
...''
Karne-Üstü Kalsın-Cemal Süreya

''...
ama gece
gerek duymaz yıldızlara ve 
hiçbir yerde
seni soran çıkmaz
çıkmaz seni soran
hiçbir yerde.
o yattıkları yerin
elbette bir adı var
yok ya da,
yatmadılar ki orada.
onların arasında
bir şey vardı yatan,
onlar göremediler ötesini bunun.
göremediler asla,
sadece söz ettiler sözlerden
uyanmadı hiçbiri
bir tek,
uyku geldi onlara.''
Dar Hava-Bademlerden Say Beni-Paul Celan

''Bak yine buluştuk
Yalnız kalmış sözlerle,
Taş düşmesi gibi, otlar gibi,
Sert taneli ve 
Zaman gibi işte.''
Yaz Duyurusu-Paul Celan

''Yalnız dinlememize yardımcı olan var
Bir o dinliyor şimdi
Kendini tek başına.''
Bize Saatleri Sayan-Paul Celan

''Siyahtan da daha siyahım
Çırıl çıplağım
Bağlı değilsem,
Bağlı sayılırım ben,
Hep böyle sen olurum, ben ben iken.''
Uzaklığa Övgü-Bademlerden Say Beni-Paul Celan

''Zaman dolu ellerinle gelmiştin ya
Ne demiştim sana?
Kahverengi değil senin saçın,
Kalktın onu acılar terazisine koydun
Ağır çekti benden.
...
Derinlerden gülümserken bana
Ağlıyorum sana doğru ben de.''
Zaman Dolu Ellerinle-Bademlerden Say Beni-Paul Celan 

''...
Biri var saçlarım onda
Ölü taşır gibi taşır onları ellerinin üstünde
Taşır göğün taşıması gibi saçlarımı
O sevdalı yıllarda,
Böylesine taşır onları kibirinden.
Kazanır kaybetmez
Gitmez pencerenin yanına
Söylemez onun adını asla.
Biri var, gözlerime o sahip
Kapılar kapandığından beri, onlar onda.
Yakut ve haz kırıkları gibi taşır onları
Bir yüzük gibi takar da parmağına
O benim kardeşimdi daha güzün
Gün sayıyor şimdiden.''
Gölgede Kalmış Bir Hanımefendinin Şarkısı-Bademlerden Say Beni-Paul Celan
*Bademlerden Say Beni ve Neredeyse Yaşayacaktın kitaplarında bulunuyor. Bu iki kitap da Oruç Aruoba çevirileri de var.


II.KİTAP

Not: Tırnak işaretleri ve bilumum düzeltmelerden sıkıldığım için düzensizce başlıyorum ikinci kitaba.

İki insan arasındaki,
Ötekinin gönlünde sakladığı
sezilebilecek bir şey belki.
belki dedik-dile kolay-tezer cem

...parçalarım, bulutlarım...
temizleyemediğim bir zihnin siyahı..
kalem kıran-dile kolay-tezer cem

geri gel
en ağır konuşmak deniyor buna
geri gelen ağır gelir
yarı kalan ağır kalır
gerilemeler-dile kolay-tezer cem

tamam susalım
okyanuslar kadar kısılsın sesimiz
bizi döven ve bizi yutan
öteki kadar susalım
içte kalan ve boğulan
...
su kadar uyuruz.
sessizlik için-dile kolay-tezer cem

yaşı büyüktü yalnızlığın
kendisiz ve varlıksız
ki korkarım kapanış saatim için
sanırım yaşamak yeter
öpücük-dile kolay-tezer cem

belki güzel uyanırsam sabaha
ve sızmışsam cevabıma
dolunayı tekrarlarsam
mehtap yolu hafif gölgeli
ağır bulutsuz bir düş isem
sorabilirim belki nefsim normalini
ay üssü-dile kolay-tezer cem

ah, kim bilir, kim
bir zamanlar, daha ben ben olmadan önce, benim de
böyle bir limandan yola çıkıp çıkmadığımı, gün doğarken
güneşin eğik ışınları altında bir gemiyle
bir başka limandan ayrılıp ayrılmadığımı?
denize övgü-alvaro de campos-fernando pessoa

Sen küçük kutu, tutun bana kaçalım.
ki taşırken seni evden gemiye, gemiden trene
kırılmasın lambaların.
Düşmanlarım hakkımda atıp tutarken yanındaydın
hem yatağımın hem acımın.
Onların zaferlerinden benim kulaklarımdan geçen,
gece en son sen, sabah ilk ses sen
Söz ver bana birden bire susmamak için
Radyo-Bertolt Brecht 1936

kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.
Oğuz Atay

uyuduk mu eşit oluruz, ne tutku ne gurur ne umut
melih cevdet anday

dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarız.
montaigne
(vice versa)

iki kent arasındayım
biri bilmiyor beni,
öteki artık tanımıyor.
nausea-jean paul sartre

öbür günler için bir şey diyemem, rakı içtiğin gün, ölemezsin.
cemal süreya

insanlar güçsüz oldukları için ağlamazlar,
çok uzun zamandır güçlü oldukları için ağlarlar.
babalar ve oğullar-fathers and sons
(bağ)

zordur insanlarla yaşamak, çünkü öyle zordur ki susmasını bilmek.
böyle buyurdu zerdüşt-nietzche

ayna benim en iyi arkadaşımdır, çünkü ben ağladığımda o asla gülmez.
charlie chaplin
( clown)

madde mi ağır, mana mı?
ağır roman-metin kaçan

Bir günün öbürünün önüne geçmesine izin yok. Günün gizi hem kişiselliğimizde, hem de onun kendi kişiselliğinde. Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım. 
Aylar ayları açıklıyor. 
Saatler saatleri kum saatiyle açıklayabiliyor. 
siz saatleri-cemal süreya

İşte konuşuyorlar. Ne konuşuyorlar acaba? Bir vapurun projektörü yarı aydınlık odayı ışık içine daldırıyor. Sevdiğim kız yemek yerken çirkinleşmiyor. O kadar şen, o kadar sıhhatli ki yediğinin farkında olmuyor. Yüzünde hep neşeli şeyler var. Ağzında bir lakırdı. Ne söylediğini merak ediyorum. İşte bu yüzden hikaye yazarım, işte bu yüzden hikayeci geçinirim.
Hikayelerimi beğenmezler, üzülürüm. Beğenirler, kızarım. Kendimi beğenirim, budalalaşırım.
kınalıda bir ev-sait faik abasıyanık

Fakat toprağın üstünde koşan, onun üstünde beş on para kazanmak kaygısıyla dönüp dolaşan insanlar ne tuhaf mahluklardı. Ve denize bir dakika durup bakmaya vakitleri olmadığını söyleyen bu insanlar ne zevksiz mahluklardı.
semaver-sait faik abasıyanık

zaman mı? değil zaman, akan zaman değil, mesafelerdir.
vakit var daha ıv-cemal süreya

yorgundun belki akşamı karşılıyordu kuşlar
belki söylemedi adını almayı düşündüğün ay
sana ilk kehanetim karanlığa benzerdi
çorakta bir nilüferdi ilk şarkım
belki biliyordum hiç unutmayacağımı
hoyrat bir baba gibi çekip gitmek istedim
seninle geçen her anı bir ömre değiştim

keşke yalnız bunun için sevseydim seni
...
gölge ne severse kendini var edeni
kaçar ve korkarsa ışıktan
gene bir pus hatta belki gene sis
oysa düşünmez kimse siluetini
bir dere malikanesinde korkusuz
ellerini düşürdüğün pencereyi de buldum
siliyordun izlerini bütün kapılardan

kalıyordu bırakmayı önleyemediğin kokun
...
bir buruk minör şarkı gibi seyrettim seni
gülümseyip uzak bir karanlığa giderken
portelerinden dökülen yalnızlık
herkes gibi bekliyordun gölgeni
anladım ki ben değildim
aşk ya da ecel gibi kaçtığın
şarad bir pencere önü serenadı kadar

sanırdım bendim içindeki korkular
...
yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,

bir ovanın düz oluşu gibi bir şey
...
kuşlar toplanmış göçüyorlar
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
keşke yalnız bunun için sevseydim seni-cemal süreya

ben dünyadan ziyade, kafamın içinde yaşayan bir insanım.
sabahattin ali

dibe vurduğunu sanıp, bir dip daha olduğunu keşfedebiliyordu insan.
charles bukowski
(daha fazla yapamayacağım dediğin anda ve yerde, bir üst aşamaya geçilir ve yeni bir sabır eşiği atlanmak için yaşamaya başlanır.politecnico için farkındalık ve genel milano sabırı)

ölüm geliyor aklıma birden, ölüm..
bir ağacın gövdesine sarılıyorum.
ölüm-cemal süreya

Ve benim, birdenbire yüzünü değil, gözünü değil
senin sesini göresim geldi, Taranta - Babu;
mavi Nil gibi serin
yaralı bir kaplan gözü gibi derin
sesini senin.
taranta babuya dokuzuncu mektup-nazım hikmet ran

sadakat, kişinin kendinde bir kişiye bir yer ayırması ve
o yeri hep onun için korumasıdır.
ile-oruç aruoba
(bağ)

‘Ben’ deyince bir boşluk duygusuna kapılıyorum. Öyle unutulmuşum ki, kendimi iyice hissetmek elimden gelmiyor. Benden kalan bütün gerçeklik, var olduğunu hisseden varoluş sadece. Yavaş yavaş esniyorum. Kimse, hiç kimse için!  Antoine Roquentin ne ki? Soyut bir şey o… Pırıl pırıl, hareketsiz, bomboş bir bilinç, duvarların arasına konulmuş, kendi kendine sürüp gidiyor. Kimse yok bu bilincin içinde artık. Biraz önce birisi ben, benim bilincim diyordu. Kim? …Kimsenin olmayan duvarlar ve kimsenin olmayan bir bilinç kaldı geriye. Hepsi şu: duvarlar ve bu duvarlar arasında bir kişiliğe bağlı olmayan canlı, ufacık bir saydamlık.
bulantı-jean paul sartre
(nötr)

Bir ölü dalga, şuramda tam
Coşkusu içinde saklı, gürültüsü
Bu kuru dal parçasını o getirdi dün akşam
Bıraktı yüreğime, en önce beni gördü
Yok hayır, yalnızca beni gördü de ondan
Konuşur gibiydi çünkü dokundukça gövdeme
Bir yangına daha uğrasam
Bir yangına daha uğrasam.
Her şeyden habersizdim önce
Bir gök yapıyordum deniz kabuklarından
Senin çocukça gülüşüne benzer bir gök
Tersyüz ettikçe onları bir solan bir parıldayan
...
Gün geldi daha başka şeyler de verdim sana
Karıştı inceliklerimiz, az da olsa, gerçekte bir hırçınlıktı benimkisi
Ama ben çekinceye kadar bu örtüyü üstüme
Yatağını iyi bilen bir nehir gibi
Aradan yıllar geçti, sanmam ki değişirim
Kuşkum yok, değişemem elbette
Bunları söylemek için bir rastlantı bizimkisi.
Ne çıkarmış az içsem, bütün bütün bıraksam da içkiyi
İnanmazsın hiç mi hiç sevmiyorum zaten
Yazdan kalma bir bitkiyi çıkarıp
Doldurur gibi oyuğunu
Ya da bir hastayı düzeltircesine yatağında
Yalnızca yerine koyuyorum onu
Belki özenle biraz, biraz da dikkatli belki.
Kısaca söyleyeyim anlamak yordu beni.
O kadar varım, o kadar da yoğum ki işte
Bir aslanım ya da bir aslan parçalamış beni.
bir ölü dalga-edip cansever

kendi olarak sana gelen
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
sensiz de olabilecekken, seninle olmayı seçen
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
o, işte...
oruç aruoba
(movement-arsenale)

Adını titizce saklayan bir sokak buldum
Şimdi söyleyemem hangi alanın arkasında,
Oradan geçerken hep seni düşünüyorum,
Belki de oralarda bir yerdesin,
Sen tavşan aralığı,
Sen ağzımın tadı,
Bir buluş gibisin!
Ağır ol Bay Düzyazı,
Sen ancak uçağa binebilirsin!
...
Biliyor musun başkentim nedense
Birbirimizden çekiniyoruz ikimiz de,
Sen yaslarına hiç yaslanmaz oldun
Ben acılarıma yeterince.
...
Sen bir mevsimin sanat eki
Çeşmeler adın kokulu.
...
Şöyle mi derdi İlhan Berk:
"Sevdiğim kadınlar yaşlandınız hepiniz
Ama, inanın, yine de özlediğim sizlersiniz."
Salah Birsel bu dizeleri şöyle geliştirirdi:
"İsterseniz İlkyazın gazinosuna
Hep birlikte garson girebiliriz."
Aldı Cahit Sıtkı:
"Özgürlüğümün bir parçası oldun artık
Hangi kuytuya düşsen hemen yapraklanırsın orda."
Cahit Külebi:
"O ozanlar var ya büyük ozanlar
Biz yanarken çıkardığımız dumanlar."
oteller hanlar hamamlar için sürekli şiir-cemal süreya
(sahne-scene)

Aramak çok zor bastırabildiğim bir dürtüydü; aranmamaksa ince bir sızı: Yalnızca da ‘arama’ ediminde bulunmamamız değildi ilişki için yıkıcı olan: ben, seni arama eğilimimime ket vurabilmemden, bundan önce, onu bastırma gereksinimi duymamdan, en temelde, seni yeterince özlemediğim; senin de beni aramayabilmenden, beni yeterince özlemediğin, sonuçlarını çıkarıyordum - bunlar da zaten, aynı sonuçtu.
ile-oruç aruoba

Aslında yollar
Yalanını görmez, yaraları sarmaz
Hiç bitmez
Aslında yollar
Daralıp açılmaz, sonuna da varmaz
Hem varsan da
Farketmez ki
yollar-bülent ortaçgil

Aşk’, çünkü, önemsiz; giderek, değersiz bir şeydir: kişinin ‘başına’, nedensizce; hatta, nesnesizce ‘gelir’: neden şu kişiye aşık olmuşsunuzdur; kimdir, aşık olduğun –belirsizdir- çünkü, yalnızca bir ‘etkilenim’, bir ‘tutku’dur işte: bir tutulmuşluktur…
Sevgi ise dünyanın en önemli; giderek de (enderliğinden mi acaba-herhalde…) en değerli şeydir – çünkü, kişinin bilinçle ve tam da belirli bir kişiye yönelik, bulunabileceği en yoğun ve en yalın – anlamlı; amaçlı- eylemidir.
Düşün: sevgi, eylemdir.
ile-oruç aruoba
(movement)

gitmekle gidilmiyor ki
gitmekle gitmiş olmazsın
gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır.
cemal süreya

bazen birdenbire aklıma geliyorsun,
öyle olsun istemiyorum
kasıtlı düşünmek istiyorum seni.
cahit zarifoğlu

Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik.
aşk-cemal süreya
(istanbul-özlem)

Evet evet
Doğrusu bilmiyorum
Dalıp dalıp gidiyorum böyle
Dalıp gidiyorum ve dalgınlığımda bir kent
Bir duvar, bir de sen, duruşunda güz özellikleri
Dostlar, bütün dostlar içeride.
Bir kent mi, bir yüz mü, binlerce yüz mü, bir kent mi
Beyaz mı, daha mı beyaz, o kadar çok mu beyaz
Bütün bunları kendime bir adres gibi sorup
Hüznüme, kalbime, soğuğuma
Gelecekten arta kalan bir mutluyum.
Ben gelecekten korka korka dönen bir mutluyum
Dünyanın bu küçük sesini işit
Bak, bir dalı, bir örtüyü, bir denizi tutan ellerime
Nanelerden, ıtırlardan, ıhlamurlardan gelen
Anlayamadığın sevgililik
Var ya
Yani uzaktan yüzünü bile seçemediğin birinin
Adı en sevdiğin şairin adıyken.
Soruyorsun bir de
Gülüyorsun, gül ya, neden gülmeyeceksin
Ağlayacaksan ağla işte
Bir gülüp bir ağlayacaksan böyle sen
Soyulmuş bir dilim ayva yetişiyor gözlerime
Kaynamış suda pembeleşirken.
Kederlerde bütün yüzler birleşir
Ve unutma gereklidir
Bir başka bakışında da gökyüzleri vardır, düz
Kuş sürüleri vardır, eğri
Bir sana bir ayak bileklerine bakanların dünyası da vardır ki
İster kıyıları çekine çekine döven sulara benzet
İster ağır ağır yanan yaprak kümelerine
Anlıyor musun
Anlıyorsun elbette
Ne yaparsan yap yürürlüktedir yetinmezlik.
Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
Bir renk değildir mavi huydur bende
Ve benim yetinmezliğimdir
Ve herkesin yetinmezliğidir belki
Denecektir ki bir süre
Ve denenecektir
Bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki.
Gelecekten utanarak dönen bir sevinçliyim
Ya sizler
Ey sırasını beklemeden gelen akşamüstleri.
günlerden-edip cansever

Yalanlı dolanlı alçak doğruca yaşanmamış bir
Bir gözsüz kulaksız elsiz ayaksız güdük bir gün
Bütün yitiklerim karalarım üstüste üstüste bütün karışıklığım
Gelip geçtiğim macera şu kadar binler yıllık
Şu kadar binler yıllık karalarım karışıklığım üstüste
Usul usul insan insan ölüm ölüm üstüste
Şu kadar güneş şu kadar su yılanı şu kadar düzen
Ben sebepliyim denizlere aylara kavgalara umutsuzluğa
Bir maviyi durup dururken birine benzetiyorum
Bir balığın ağzını anıyorum durup dururken
Serinliyorum
Ben üç yer tasarlamıştım üçü de sana bana uygun
Biri günebakanlarda biri otuz yaşta birini sorma
Birini sorma gün gelir ben söylerim
Daha usta olurum daha yiğit o zaman söylerim
Bu kırgın karanlığı bir ışıtalım ilkin
Yeniden şehirler kuralım şimdikilerine benzeyen
Baştan başlayalım susamlara ekmeklere denizaşırılarına
sevmelere
Gidip dönelim
Belki bir yerde bir tohumda bir durumda belki
Belki o ses o yudum o yumuşak döşekler yeşil yeşiller
Ben taş çekerim yılmam çamur kararım yol döşerim
Bakarsın göneniriz gidip dönelim
Ben yılmam taş çekerim çamur kararım ben
Senin de gürül gürül saçların var nasıl olsa
denize gidip dönen mavilerin bire indirgenen üçlüğü-turgut uyar

boyunun uznluğu, göbeğinin kendine özgü çukuru, gözlerinde kimi zaman aynı anda beliren şüphe ve içtenlik, yatakta yatarken bana bakışındaki hüzünlü dürüstlük ve öpüşmelerimiz gözümün önünden gitmiyordu hiç.
dudaktan öpüşmek-masumiyet müzesi-orhan pamuk

üç anayasa ortasında büyüdün:
biri akasya
biri gül
biri zakkum.
kısa türkiye tarihi-cemal süreya

başka bir gün ölmek üzere hayattayız
bucket list, american drama

yanımda yürüyordun milena,
düşünsene yanımda yürümüştüm
milenaya mektuplar-franz kafka

biri vardı,
o ilk ağlamayı bulup
herkesi güldüren.
sonra da bunu unutup,
ağlarcasına gülen.
ilk-özdemir asaf

-Geldin mi olric?
-Geldim efendimiz.
-Gene başbaşayız, gene yalnız.
-Siz istediniz.
...
-Sus Olric düşünüyorum.
-Düşünmek ne haddinize efendim.
-Descartes düşündükçe var oluyor.
-O düşündükçe var olur, siz yok olursunuz efendimiz.
...
-Yağmur yağıyor Olric. Islanıyor etraf, ağlasak kimse anlamaz değil mi?
-Anlamaz efendimiz..
...
-Beklenen geç geliyor;geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor.
...
Sen acıyı biriktirmeyi seversin Olric…
Sen biriktirmeyi seversin....hadi devam et şimdi …kuru yaprakları...
Deniz taşlarını… gözyaşını… sorulamamış soruları …
Senden kalan sesleri… yaşanamamış paylaşılmışlıkları…
Birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü…
Ve özlemi biriktirmeye…
...
Beni duy Olric, yaşadığını biliyorum.
tutunamayanlar-oğuz atay

Hep geçer diyorlar ya Olric, sence geçer mi?
-Geçer elbette efendim; bazısı teğet geçer bazısı deler geçer bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer.
Ama mutlaka geçer.
tutunamayanlar-oğuz atay

Evet bu yüzden, yorgunluğumu anlatamıyorum kimseye olric. Yakınmalarımda ince bir alay görüyorlar. Bu inceliği bana yakıştıranlar tabii cahil insanlar. Ötekilerle artık görüşmüyorum. Darıldım onlara. Onlar bu dargınlığımın farkında değil tabii. Kapıdan çıkıp gidince hemen unutuluyorum. Bir de benimle uğraşacak vakitleri yok. Çünkü uğraşmaya değmiyorum. Ben de darıldım onlara işte. Yolda, onlardan birini görünce, sıkılarak gülümsüyorum. İçimden geçenleri saklamak istiyorum. Onların içinden ne geçtiğini anlayamıyorum; yüzlerinden belli olmaz ki duyguları. Bu nedenle, yüzlerini görmek içime sıkıntı veriyor. Sıkıntıma onlar sebep oldu sanki. Hepsi de sanki hiçbir şey olmamış gibi rahatça yürüyor yolda. Karşıdan karşıya emin adımlarla geçiyorlar. Günlük yaşayışlarını sürdürüyorlar. Galiba yalnız ben yoruldum. Ve bu yorgunluğumu yaşamak zorundayım.
tutanamayanlar-oğuz atay 

yalnız yaşayan insanların, kendi içlerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır.
oğuz atay
(clown)

En kısa hikaye parçasına 'an' denir. Bazı anlar bütün yaşamımızı belirler. 'Bütün yaşamımız'dediğimizde o birkaç ana bakar aslında...Bu yüzden yıllar sonra en çok hatırladıklarımız anlardır.Gerisi bulanıktır. Geçmişi anlar berraklaştırır. Niye hikaye yazıyorum sanıyorsun?
an-kibrit çöpleri-murathan mungan

“mutlu musunuz peki?"
"huzurluyum. Mutluluk benim icin hicbir zaman onemli olmadi. Daha cok raslanti gibi yasadim mutlulugu. Kisa anlarin hediyesi gibi. Yasamin karsima cikardigi bazi anlar benim icin mutluluk demekti, o kadar...
şairin romanı-murathan mungan

Bazı anlarda yüzün aldığı bir ifade, sevenin belleğinde sonsuzlaşır, insan o ifadeyi her şeyden çok daha fazla özler. O yüzün sahibiyle günün birinde darıldıktan, ayrıldıktan, hatta ondan nefret ettikten sonra bile, o ifadeyi özler. Bir andır o ama bütün zamanlara siner.
murathan mungan

In questa notte d’autunno
sono pieno delle tue parole
parole eterne come il tempo
come la materia
parole pesanti come la mano
scintillanti come le stelle.
notte d'autunno-nazım hikmet ran 

Poi parti. Un anno due, e quanno torni è cambiato tutto: si rompe il filo. Non trovi chi volevi trovare. Le tue cose non ci sono più. Bisogna andare via per molto tempo, per moltssimi anni, per trovare, al ritorno, la tua gente, la terra unni si nato. Ma ora no, non è possibile. Ora tu sei più cieco di me.
alfredo-nuovo cinema paradiso-giuseppe tornatore

ve sen sonunda bir gün çıkar gelirsin diye,
çok şeyin adı küçük yazıldı
...
(movement-arsenalede mignon bastone)

la vie serait impossible si l'on se souvenait le tout est de choisir ce qu'on doit oublier.
hatırlasaydık, hayat imkansız olurdu. mesele, unutmak zorunda olduklarımızı seçmekte.
roger martin du gard

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım…
''Sana ihtiyacım var, gel!'' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım.
anladım-can yücel

seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
vapurdaydık,vapur kıyıya gidiyordu
üç kulaç öteden İsatnbul gidiyordu
uzanmış seni usulca öpmüştüm
hemen yanımızdan balıklar gidiyordu
güzelleme-cemal süreya
(istanbul özlem)

Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Değiştim…
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor, bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil.
...
Elbet alışırım…
Biraz alıştım.
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Alıştım!
Varlığını istemediğim tüm eksik yanları
Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim iki arada bir derede duyguya alışıyorum…
Bir yanım bırak diyor bir yanıma
Kesin değil! Henüz tanıştık…
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda
Ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
Bir yanım memnun oldum diyor,
Bir yanım tanıyamadım daha
Samimi değil…
Bir hayli kırıldım…
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime
Gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım…
Aslında ne sana, ne olanlara…
Kendime kırgınım!..
Maziye hiç değil, âna kırgınım
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara,
Beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna
Bir hayli kırgınım…
Galiba yoruldum…
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Kalbime, kalbimi kanıtlamaktan
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum.
Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!..
Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum.
...
Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı
Sana bakan yanımsa toprakla aynı
Ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin.
...
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkiye
Ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
Daha önce de gitmiştim…
Çok çalıştım…
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine
Ve bende bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için
Çok çalıştım…
biraz değiştim-çişel onat

koy
koy sen de şimdi oraya
doğup çıkmak isteyeni günlerin yanında:
üzerinden yıldız uçmuş sözü,
üzerine deniz dökülmüşü.
...
ona, geceye,
üzerinden yıldız uçmuşu, üzerine deniz dökülmüşü,
ona, susulmuşu,
kanı akmayanı,
zehirli diş deldiğinde heceleri.

ona susulmuş sözü
...
çünkü nerede,
doğabilir ki, söyle, onun yanından başka,
o ki, gözyaşlarının sel yatağına dolan güneşlere
yeşeren ekini gösteriri
hep ve hep yeniden?
argumentum e silentio-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

bir kez
orada işittim onu
orada siliyordu dünyayı
görülmeden gece boyu gerçek
tek ve sonsuz
hiçlendi benlenme
ışık oldu, kurtuluş
einmal-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

...
daha koyu bir mavi katılıyor saçına ve 
sevgiden konuşuyorum ben.
...
kara kara açılıveriyor kapı,
şarkı söylüyorum:
nasıl yaşadık burada?
talglicht/kandil-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

denizde olgunlaşmıştır ağız,
sözlerini burada akşamın yinelediği,
...
ağız, zamanlanmış denizle,
denizde, orkinosun yüzdüğü pırıltıda,
insan ışıklarından gelen
...
mit zeitrotten lippen/zaman kızılı dudaklarınla-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

lodoslu sen, dinginlik
uçtu önümüz sıra
ikinci açık seçik bir yaşam.
kazandım, kaybettim, inandık
yoksul mucizelere 
o dal aceleyle
gökyüzüne yazılmış,
taşıdı bizi, büyüdü
geçen beyazın içinden ay yoluna doğru
bir yarın atladı dünün üstüne,
gidip aldık
parçalanarak
...
eintag un noch einer/bir gün ve bir tane daha-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

...
bir yabancı yitmişlik
orada biçim bulmuştu karşında
sanki
neredeyse yaşayacaktın
stamme herbstgeriche/dilsiz güz kokuları-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

kül görkemi var ardında
sarsılmış, düğümlenmiş
ellerinin üç yolağzında
...
aschenglorie/kül görkemi-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

-c'est beau.
-quoi?
-la vie..si longtemps..la longue vie..
amour-michael haneke

Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor. 
çanlar kimin için çalıyor-john donne-ernest hemingway

...
rüyalarımı canımın  istediği yerden açıp
istediğim zaman kapatarak
bir turna sürüsü gibi
süzülüp giden içimin peşine takılarak uyumak!
sarı gül kokan göklerin ortasına
boylu boyunca uzanıp
göz kapaklarımın arasında kalan
masmavi bir gökparçasını
başımın içine damlatarak uyumak!
uyumak-bedri rahmi eyüboğlu

gece gecedir, sabahla başlar
yatırır beni sana.
die johne von dur zumir/senden bana yıllar-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

Gözlerinin kaynağında yaşıyor misineleri
Çılgın denizi balıkçılarının
Gözlerinin kaynağında tutuyor deniz
Verdiği sözü.
Burada atıyorum bir yüreği,
İnsanlarla aylaklık eden
Elbiselerimi üstümden ve
Pırıltısını bir sözün:
Karalar içinde daha kara,daha da çıplağım
İhanette sadık oldum,
ilk kez.
Ben senim,
Ben ben olunca.
Gözlerinin kaynağında deviniyorum ve
Düşlüyorum talanı
Bir misine yakaladı bir misineyi
Ayrılıyoruz sarmaşdolaş.
Gözlerinin kaynağında boğazlıyor
Asılmış biri ipi.
lob der ferne/uzaklığa övgü-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

Kim ki koparır yüreğini göğsünden geceleyin, o uzanır güle.
Onundur yaprağı ve dikeni
onun tabağına koyar gül ışığı,
onun bardağını doldurur gül nefesle,
ona hışırdar sevginin gölgeleri.

Kim ki koparır yüreğini göğsünden geceleyin ve fırlatır
havaya:
o ıskalamaz,
o vurur taşı taşla,
ona seslenir kan saatin içinden,
onun elinden vurup atar zamanı saati:
o daha güzel toplarla oynayabilir artık
ve söyleyebilir seni ve beni.
ner kim-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

o ağırlık bana attığın,
hoş göstermiyor taşı, açılıp esneyen
ben, mırıldanan parmakla kavrayınca onu
derinden taranmış saçını
sadece attığın,
seni bana çeken
das schwere/ağırlık-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi

göz göze
serinlikte
gel şunu da başlatalım:
birlikte gel soluyalım o geceyi
bizi birbirimizden gizleyen
zamanıdır deyince 
akşam ölçmenin
daha ne kadar 
kaldığını her biçimden
kendi girdiği
her biçime
ikimize ödünç verdiği
fernen/uzaklar-neredeyse yaşayacaktın-paul celan-oruç aruoba çevirisi



Kalem bu.
Kalem bu
Kalem.
Bu kalem. Bir kale bu. Bir alev bu.
Alevden kalan pusula bu. Bu.
Harf bu.
Harfbuharf.
Harfi yazan: bir an.
Bu bir an. Bu bir an.
Bir an bu, sühan bu.
Söz, sözcük ve şiir sühandır.
Bunların hepsi aynı adamdır.
Aşk. bAŞKa.
Baştan başa aşk. Başka.
Hüsn:güzel
Bu şiir, bir şiir hakkındadır.
Söz dursun şimdi. Söylemeye imkan yok.
Kılavuz da yok, yolcu da yol da yok.
Hatırlanacak çok şey var,
ve unutmaya vakit yok.
Konuşmayalım...
O ışık yüzlü oğlana Aşk dediler.
Aşk. Aşk dediler.
Aynaya bak.Bak aynaya.Gözünde aynanın izini görene dek bak.
Anlayacaksın.
Yüzüme bak.
Güneşin aynasıdır ay.
Ayın aynasıdır güneş.
Yanındadır.Oradadır.Gözün görür ama yine de özlersin ya.
Şimdi Hüsn ile Aşk da aynen öyledir.
Ayın yüzüne bak.Yüzümü göreceksin.
Aklında bir hududu var,her şeyi aklımla anlarım demeyeceksin.
Bazen,
delilik en büyük öğretmendir.
Bazen ruh,
bir tek delilikte terbiyelenendir.
Harf harap eder adamı,delirtir.
Gör beni,gör beni de görünür olayım.
Nefes senin,suret senin,Hüsn...
Senin.
Hiç olmak istermişim,
Meğer hiçlik de senin.
Gönlüne gülerek bak.
Izdırap,asilse,kalbin gönüle hediyesidir.
Arzu diyorlar,sarhoşluk diyorlar.
Başı sonu yok bu yolun,bilmiyorlar.
Herkes bir yağmurda ıslanır.Islansın.
Nefesim,nefsimin esiridir.
Yani,
hem sensin hem değilsin.Hem sessin,hem duyulmadan,hem neşter,hem merhem,bir aşkın,bir anın yani cihanın içinden geçeceksin.
Düş.Düş.Düşüyorum.
Sesimi gönderdim,geri gelmedi.
Hüsn.Seni düşünüyorum.
Ve sen bütün ışıklarını toplasan güneşin,
bir güneş eder mi?
Bunca karanlığı gören gözüm artık ışığa ışık der mi?
Dev.Dev.Devriliyorum.
Sen de ben de şimdinin içindeyiz,
ben deliriyorum.
Korku,
kemirir ruhu.Akla oyunlar oynar.
Şüphe şarap gibi şirin,
şevk verir,şaşırtır ama
yorar.
Dinle beni,
Senin gördüğünü kimse görmüyorsa
Kimse de görmüyordur seni.
Hayal güzel,hayal sıcak ve hayal derindir.
Bu masal ülkesinde hayal,senin eserindir.
Uykuyla uyanıklık arasında,varsan varlığını
yoksan yokluğunu bilemediğin bir an vardır.İşte tam o anda;
Nefesimin gürültüsünden olacak,birden uyandım.
Sevgili sesin,sevgili nefesin...
Çok uzaktan bak kendine,hüsn sensin,sevgili:
Sensin.
Şeyh Galib ve balesi Hüsn-ü Aşk'a Dair'den, Kubilay Tuncer
https://www.cnnturk.com/2008/kultur.sanat/diger/01/12/husn.u.aska.dair/419070.0/index.html






                                             







epilog 

and if you ever leave before I wake I will follow you in dreams the 
snake around your feet your arms your neck sleeping in your hairy day 
changes all your fears away at night nothing's right and nothing's wrong 
just as long as you will stay but if you decide to disappear, disappear 
without the trace don't save a single kiss of me I will search and found 
a thousand seas to drown my memories of you, sway a hair like sea wind, 
dolphins where you smile, fishes lips as softest breast, everything 
waits last in border even grief so if you want to leave me 
leave but do it just the way a teardrop into the sea
Blush-Ultimavez 2005